Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak mı?
![]() |
Fırat Acar |
Evde
kaldığımız bugünlerde kamuoyunun birçok kesimi tarafından “hiçbir şey eskisi
gibi olmayacak” söylemini sürekli olarak duyuyoruz. Öyle ki pandeminin
etkisiyle; ekonomik, politik ve gündelik yaşantımızda alışılmışın dışında yaşanan
değişimler, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair söylemi de epeyce güçlü
bir hipotez olarak karşımıza çıkarıyor. Ekonomik anlamda, özellikle finansal
piyasalarda yaşanan dalgalanmaların reel piyasalara olan etkisi kapitalist sistemin
manevra alanlarını sınırlandırmakta ve sistemi zora sokmaktadır. Keza
uluslararası politik tutumların, özellikle Suudi Arabistan ve Rusya arasında
yaşanan petrol rezervindeki anlaşmazlık, ekonomiyi, neticesinde ise gündelik
hayatı olumsuz şekilde etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Pandeminin küresel
ekonomiye olan negatif etkisinin henüz daha tam olarak yansımadığının da bu
noktada altını çizmek gerekir. Çok güçlü bir iddia olduğunu kabul etmekle birlikte;
kapitalist işleyiş için asıl tehdit pandemi sonrası dönemde kendini gösterecektir.
Neden mi? Özellikle ekonomik anlamda merkez ülke konumunda olan devletlerin ekonomik
krize karşı tutumları ve çözüm yolları bu duruma sebep olacaktır. Nitekim ABD
merkez bankasının bir kez daha piyasaya para sürerek krizi öteleme gayretinin
ilerleyen dönemlerde dünya ekonomisinin başını ağrıtacağı aşikardır. Öyle ki
krize karşı sonsuz biçimde para basması, aslında elindeki kozu da hoyratça
kullandığını gösteriyor. Krize karşı bu tutumları işe yaramazsa eğer -ki
kuvvetle muhtemeldir- bu kez de sonsuz artı biri bulma gayreti içine
girişeceklerdir ki bu da epeyce zor bir iştir. Dolayısıyla ekonomik anlamda
hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı hipotezi daha güçlü bir iddia konumuna
gelmektedir. Peki, gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı? Bu noktada
sadece işin ekonomik boyutunu yüzeysel-görünen kısmı ile ifade etmeye çalıştık.
Ekonominin nihayetinde politika ve gündelik yaşama etkisinin de yadsınamaz
olduğu gerçeğini biliyoruz. Bu bağlamda birde salgının uluslararası politikaya
olan etkisini irdelemek gerekir.
Pandeminin
belki de insanlara göstermiş olduğu en çarpıcı gerçeklik, insanlığın doğasında
gerçekten kötülüğü epeyce barındırıyor olduğudur. Nitekim Thomas Hobbes’un
klasikleşmiş “İnsan, insanın kurdudur” söylemi pandemi sürecinde belirgin bir
biçimde gün yüzüne çıktı. Öyle ki ilk olarak virüs bizlere insan doğasının
geçmiş kalıntılarında kaldığını sandığımız ırkçı tavırların olabildiğince
kişide hala daha yerli yerinde olduğunu gösterdi. Keza yaşanan süreçte
İtalya’nın yalnız kalması ve Avrupa Birliği ülkelerinin kendi derdine düşerek
İtalya’yı pandemi sürecindeki karanlık kaderine mahkûm etmesi işin bir başka
boyutudur. Özellikle ihtiyaç duyulan sağlık malzemelerinin uluslararası
politika ve hukuk kuralları çiğnenerek bencilce bir tavır ile gasp edilerek ihtiyacı
olan ülkenin zor durumda bırakılması başka bir noktadır. Bu anlamda pandemi
sonrası özellikle Wallerstein’ın ülkeler arasında uzun uzadıya bahsettiği
ittifakın da eskisi gibi olmayacağı sonucuna varabiliriz. Zira bu dönemden
sonra Avrupa Birliği’nin tarihin tozlu raflarında kalma olasılığı da epeyce
yüksek. Fakat bunca yaşanan gelişmeye rağmen, hala daha bir acaba söz konusu.
Gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı? Bir de gündelik hayat
pratiklerimize yani topluma, kendi hayatımıza olan etkisini veya olası
etkilerini irdeleyelim.
1980’li
yıllarda Thatcher’ın ‘toplum yoktur, birey vardır’ şiarı ile hareket ederek
dünya genelinde uyguladığı ekonomi politikalar ile bölük pörçük edilen toplum,
bu dönemden sonra iyiden iyiye yeni bir form ile karşımıza çıkabilir. Salgının ekonomik
ve politik anlamda yukarıda da belirttiğimiz üzere etkisi muhakkak söz
konusudur ve söz konusu da olmaya devam edecektir. Tabi ekonomi ve politika
alanındaki bu değişimlerin kuşkusuz gündelik hayata da yansımaları epeyce
olmuştur/olacaktır. Özellikle insanlar arası ilişkiler, rutin hayatın akışı,
ticaret, eğitim ve hizmet sektöründeki değişimler bugünlerde ilk dikkat çeken
noktalar olarak karşımıza çıkar. Nihayetinde evde kaldığımız bu süre zarfında
insanların davranışları ve birbirlerine karşı tutumları ilerleyen dönemlerde,
belki daha güvensiz, belki de daha agresif olacaktır. Bu durum nihayetinde
bizleri toplum yapan insanlar arası ilişkilerin de zayıflaması anlamına gelir
ki; bu noktada özellikle sosyologların yeni bir toplum analizine gitmeleri
gerekecektir. Yine aynı şekilde eğitimin
online sistemler ile giderilmesi, belki de ilerleyen dönemlerde eğitime ayrılan
mekânı da yok edecektir. Sadece eğitim
değil, özellikle hizmet sektöründe olmakla birlikte gündelik hayat içinde
gerçekleştirdiğimiz ihtiyaçların birçoğunun da online sistemler üzerinden
gerçekleşme olasılığı mümkün. Son olarak insanlar arası ilişkilerdeki
değişimler nihayetinde mekâna da etki edecektir. Özellikle bu dönemden sonra
yeni mekânsal formlar karşımıza çıkabilir veyahut var olan mekânlar farklı form
ve biçimler kazanabilir. Zira bilindik anlamda tahayyülümüzde olan parklar,
meydanlar, kafeler vb. gibi kamusal mekânlar, kent içi toplu ulaşım sistemleri,
konut yapılaşmalarının da değişime karşı tehlike altında olduğunu
söyleyebiliriz. Görünüşe göre birçok kesimin dilinden düşmeyen hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak söylemi, artık bir varsayımın da ötesinde bir noktaya
evirildi. Fakat şu soruyu kendime sormadan edemiyorum. Yahu, gerçekten hiçbir
şey mi eskisi gibi olmayacak!
Bu
dönemde bir ütopya hayal etsem muhtemelen hiçbir şeyin eskisi gibi olmama
halini hayal etmeye çalışırdım. Salgın dönemi de muhtemelen insanlara böyle bir
fırsat sundu. Özellikle ekonomide yaşanan sıkıntılar ve kriz hali kapitalizm
karşıtı sınıflara yeni bir dünya düzeni hayal etme olanağı tanıdı. Hiçbir şey eskisi
gibi olmayacak dendi ki; birçok şeyin eskisi gibi olmayacağını da yukarıda az
biraz anlatmaya çalıştım. Salgın sonrası ekonomik, politik ve gündelik hayatta
birçok değişimin meydana geleceği de bir gerçek kabul edelim. Fakat hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak söyleminin de sadece bir ütopyadan ibaret olduğunu
belirtelim. Öncelikle dünya böyle bir salgınla sadece ilk defa karşılaşmıyor ve
kapitalizm de ilk defa böyle bir krizle karşı karşıya değil. Zira kapitalizmin
zaten krize içkin doğasının olduğunu, az biraz Marx okuyan herkes de bilir.
Evet, belki birçok şey eskisi gibi olmayacak ama kapitalizm diğer krizlerde
olduğu gibi yine kendine yeni fırsatlar yaratarak (her ne kadar eski krizler
kadar kolay olmasa da) bu krizden de çıkmasını da bilecektir. Kapitalizmin var olması demek ise nihayetinde
bazı şeylerin de eskisi gibi kalacağı anlamına gelecektir. Nasıl mı? Belki
görünürde epeyce değişimler olacaktır fakat sınıflar arasındaki savaş ve sömürü
sistemi devam edecektir. Yoksulluk, sefalet, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi kapitalin
topluma aşıladığı her şey, kapitalizm var olduğu sürece devam edecektir.
Bireyleri nesneleştirmesi ve ideolojik tüketimlerle kendine yabancılaştırması
da nihayetinde devam edecektir. Ne mi olacak? Salgın sonrasında sadece ve
sadece kapitalizm yeni bir formda karşımıza çıkacaktır. Eskiyen neo-liberal
politikalar yerine, farklı politikalar ile kendini toplumsal hayata eklemlemeye
çalışacaktır. Bu politikalar ya ikinci dünya savaşı sonrası ve otuz mutlu
yıllar olarak nitelendirilen refah politikaları olarak karşımıza çıkacak ya da
1980 sonrası liberal politikaların revize edilmiş bir versiyonu olarak topluma
sunulacaktır. Pandemi sonrası birçok kişinin söylediği gibi belki toplumsal
hayatta birçok şey eskisi gibi olmayacaktır. Fakat kapitalizm ve acımasız
politikaları salgın sonrası dönemde de devam edecektir. Sadece yeni form ve
biçimle krizi atlatmış ve epeyce güçlü bir şekilde…
Fırat
Acar
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil