SOSYOLOJİ NEDİR?
SOSYOLOJİ NEDİR?
Sosyoloji bilimini icra etme ehliyetine sahip olan sosyologların karşılaştıkları
‘sosyoloji nedir’ sorusu trajediye dönüşmüştür. Öyle ki, bu soruyu cevaplamak
adına, bir an önce diyeyim de kaçıp kurtulayım felsefesiyle ortaya çıkan
‘toplum bilimi’ tanımlaması yeni muammalara davetiye çıkarmaktadır. Yine bir soru: “Toplum bilimi derken?”
Bu modern bilim dalına sosyoloji adını,
Augeste Comte vermiştir. Augeste Comte’un sosyoloji ilmi için önemi sadece ismin
yaratıcısı olmasından kaynaklı değildir; “(..)
objesi toplum olan özerk bilimin öncelikli gerekliliği fikrini ilk savunan
olmasındandır.[1]
Fakat her ne kadar ismin sahibi Agueste gibi görünse de disipline yöntem ve
teknik kazandıranın Durkheim olması sebebiyle sosyoloji biliminin tarihinin
Durkheim’dan itibaren başlatılması görüşü üzerine tartışmalar söz konusudur. Mevcut
fikir ayrılığını bir kenara bırakarak Comte’un sosyoloji tanımlamasına tekrar
dönecek olursak; Comte, sosyolojiyi Sosyal statikler ve Sosyal dinamikler olarak
ikiye ayırmıştır.[2] “Sosyolojinin statik tahlili hareket, tepki
ve sosyal sistemin diğer çeşidi parçalarının kanunlarını bulmayı amaçlar
(İhtiva eder)."[3]Sosyal
dinamikler olarak tanımladığı ikinci kategoriye getirdiği açıklama ise
şöyledir: “(…) sosyal dinamikler,
toplumun bütününü incelemesinin odak noktası olarak seçecek ve zaman içinde bu
‘bütün’ün hangi gelişme safhalarından geçtiğini ve nasıl bir ‘değişme’ye
uğradığını araştıracaktı.”[4]
Comte’un ardından gelen ve sosyolojinin kurucuları arasında yer alan, Spencer
da, toplumsal birimler üzerine yoğunlaşmış, bu birimlerin oluşum ve dönüşüm
süreçlerinin sosyoloji disiplini aracığıyla çalışılması gerektiğini
vurgulamıştır.[5] Sosyoloji
biliminin uyması gereken ilk ve en temel kuralı, ‘toplumsal olguları şeyler
gibi ele almak’ olarak belirten Durkheim’ın toplum bilimi olarak tanımladığı
sosyolojinin amacını “(..) her bilim gibi
‘toplumların bilimin’ de amacı aslında toplumca kabul görmüş kimi yerleşik
görüşleri az ya da çok alt-üst edebilecek buluşlar yapmak” olarak aktarmıştır.
Durkheim da, Comte ve Spencer’ın parça-bütün ve bu parça-bütün arasındaki
‘süreç’ olgusunun altını çizmiştir. “Toplumsal
olguların kaynağı ve dayanağı bir bütün olarak siyasal toplum olabileceği gibi
onun mezhepleri, siyasi ve edebi ekoller, meslek kurumları gibi parçasal
topluluklardan oluşan değişik veçheleri de olabilir.[6] Metodolojik
olarak sosyoloji bilimini olgunluğa eriştiren Alman sosyolog MaxWeber’e göre,
sosyoloji, “toplumsal eylemleri
yorumlayarak anlayan ve bu eylemleri kendi süreç ve etkileri açısından nedensel
olarak açıklamak isteyen bir bilim dalıdır.”[7]
Weber, bu anlama ve yorumlama çabası içerisinde ‘değer’ yargılarına ayrı bir
parantez açmıştır. Üzerinde çalışılan sosyal eylem üzerine düşünme etkinliğinde
bulunulurken değer yargılarından arınmak gerektiğini, olabildiğince nesnel bir
yaklaşım sergilenmesinin gerektiğinin altını çizmiştir.[8]
Modern sosyolojinin kurucuları olan
ve farklı ekollerden gelen sosyologların sosyoloji bilimini tanımlarken altını
çizdikleri kelimelere odaklanırsak; farklı kelimelerle ifade edilmiş olmasına
rağmen aynı noktalara vurgulamanın yapıldığını görmekteyiz. Sosyal hareketler
veya sosyal davranışlar sonucunda parça-bütün ilişkisi ve bu ilişki türünün
tarihsel süreçteki dönüşümü üzerine düşünmek ve bilimsel yöntemlerle
incelemektir. Bu bağlamda, Nilgün Çelebi’nin sosyoloji tanımlaması oldukça
toparlayıcı olmuştur. Çelebi’ye göre sosyoloji, “insan birliktelikleri üzerine söylenen sözdür.”[9]Çelebi’nin
ortaya koymuş olduğu tanıma binaen, benzer bir tanım da Peter Perger’a aittir. “Sosyoloji, yaygın biçimde, durmaksızın,
çekinmeden insanlara ilgi duymaktır”[10] demiştir.
Birbirinden farklı düşüncelere ve amaçlara sahip insanları bir araya
getiren, sayısız farklılıktan bir bütünlük nasıl sağlanmaktadır? Toplumsal
bütünlüğü veya parçacıklığı üzerinde sosyal, ekonomik ve siyasal etkenlerin
rolleri nelerdir? Bütünlüğü sağlamada toplumsal kurumların işlevselliği
hakkında neler söyleyebiliriz? Bireyler toplumsal hayata nasıl müdahil olurlar
ve bu müdahil olma sürecinden nasıl etkilenirler? Toplumlar neden benzer
konulara farklı sosyal tepkiler vermektedirler? Bu tepkilerin tarihsel süreci
nasıldır? Her şeyin verili olduğu bir dünyaya gözünü açan bireyin, bu verili
olan değerlerin ve fonksiyonların farkında mıdır? Her şeyin önceden
belirlendiği toplumsal ilişkiler karşısında duran birey veya bireyler, yani
marjinal kişiliklere karşı toplumlar, nasıl tepkiler vermektedir? Bütün bu ve
daha fazla sorular için sosyoloji disiplinin verebileceği cevaplar söz
konusudur. Çağdaş sosyolog Giddens, sosyoloji öğretisi hakkında şunları
söylemiştir: “Bize, doğal, kaçınılmaz,
iyi ya da doğru diye gördüklerimizin böyle olmayabileceklerini ve yaşamımızın
‘verilerinin’ tarihsel ve toplumsal güçler tarafından büyük ölçüde belirlendiklerini
öğretir.”[11] Giddens’tan
hareketle, sosyolojinin gayesinin, toplumsal ilişkilerin içinde olan hareket ve
davranışların gizil bir tarihselliği söz konusu olduğunu ve sosyolojinin sahip
olduğu bilimsel yöntem ve tekniklerle, üzeri örtülmüş bu kalıplaşmış sosyal hareket
ve davranış setlerinin karmaşık örüntülerden kurtarma ve olabildiğince
çıplaklığa kavuşturma çabası olduğunu dile getirebiliriz.
“Anlaşılacağı üzere, sosyolojinin
söylem alanına giren her şey, hayatın içinde olan şeylere dairdir.”[12]
Aslında, sosyologların ele almış olduğu konuların sosyal hayatla bu denli iç
içe olması, sosyologları,, ‘bunların herkes farkında’ iddiası ile sık sık,
karşı karşıya getirmiştir. Gerçekten de, toplumsal ilişkiler içerisindeki
gündelik hal ve hareketlerimizin farkında mıyız? Bunlar üzerinde düşünme gereği
duyuyor muyuz? Sorgulamanın muhakemesini nasıl yapıyoruz? Bir birey, kendi üzerine
ve mensubu olduğu toplumun örüntüsü üzerine düşünürken ne derece ön kabullerinden sıyrılmakta
ya da bu ön kabullerinden
ve değer yargılarından gerçekten sıyrılmak istemekte midir? Sorgulama etkinliğinde
baz alınan ölçütler nelerdir? Parça bütün ilişkisi ve bu ilişkinin tarihsel
süreci göz önünde bulundurulmakta mıdır? Hali hazırda, bu tür bir sorgulama
etkinliği, yani; değer yargılarından arındırılmış, belirli bir yöntem ve
tekniğe bağlı bir şekilde tarihsel arka planı göz önünde bulundurarak sosyal
hareketlerin ve davranışların bütünsellik içerisinde düşünülmesi ve bu
düşüncelerin analiz edilmesi sosyolojik bir araştırmanın ta kendisi olmaktadır.
Sosyolojinin amacı, herkesin anladığını
sandığı ya da yanlış kavramlar temelinde kurguladığı değişimleri ve sosyal
sorunları doğru kavramlarla yerli yerine oturtarak anlaşılır kılmaktır.[13]
Sonuç Yerine: Bir düşünelim?
Bu yazının ele alınma nedeni, sosyologların sürekli olarak karşılaştığı ‘sosyoloji
nedir?’ sorusuna cevaplar üretme amaçlanmaktadır. Ve bu sebepten ötürü, sadece
sosyoloji bilimini tanımlamaya odaklanılmıştır. Yazının akışında, sosyoloji
biliminin etkinliğinin artırılmasının gerektiği konusuyla ilgili doğrudan bir
düşünce aktarımına gidilmemiştir. Bilinçli bir şekilde kapsam dışı bırakılan bu
konu ile ilgili, bir soru ile düşünme aktivitesine davet edilmektesiniz: Sizce,
toplumsal sorunlarla boğuşan bir ülkenin, mevcut sorunları aydınlığa
kavuşturacak, çözümler için yol haritası belirleyecek bir bilim dalına ihtiyacı
yok mudur?
Kaynakça
Çelebi, N. (2015). SOSYOLOJİ TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ.
Sosyoloji Konferansları(52), 13-28.
Durkheim, E. (2013). Sosyolojik Yöntemin
Kuralları. (C. Saraçoğlu, Çev.) İstanbul: Bordo Siyah Yayınları.
Erkul, A., & Esgin, A. (2013). SOSYOLOJİYE
İHTİYACIMIZ VAR: SOSYOLOJİ NEDİR? SOSYOLOG KİMDİR. Z. Güler, A. Kasapoğlu,
& A. G. Baran (Dü) içinde, SOSYOLOJİNİN YAŞAMLA DANSI: PROF.DR. BİRSEN
GÖKÇE'YE ARMAĞAN. Ankara: SOSYOLOJİ DERNEĞİ YAYINLARI.
Giddens, A. (2010). Sosyoloji: Kısa fakat
eleştirel bir giriş. Ankara: Phoenix Yayınevi.
Inkeles, A. (1982). Sosyolojinin İlgilendiği
Konular. Siyaset Konferansları Dergisi(31), 429-448.
Ünsaldı, L., & Geçgin, E. (2014). SOSYOLOJİ
TARİHİ: DÜNYA'DA VE TÜRKİYE'DE. Ankara: Heretik Yayınları.
Zuckerman, P. (2009). Din Sosyolojisine Giriş.
(İ. Çapçıoğlu, & H. Aydınalp, Çev.) Ankara: Birleşik Yayınevi.
Hiç yorum yok
Merhabalar