Geç Kalınmış Bir Karşı Saldırı: Sarı Yelekliler
![]() |
. |
Sarı
yelekliler kimdir? Başkaldırılarının nedeni nedir? Fransa’nın büyük bir
çoğunluğu sadece akaryakıt zamlarına şikâyetlerini dile getirmek adına mı sokaklara
döküldüler? Bu gibi birtakım sorular, sosyal hareket başladığı günden beri
kafamı epeyce meşgul etti. Nihayetinde, demokratik bir katılım ile yayınlanan
manifesto niteliğinde olan talepleri, bu sorulara cevap vermekte çekindiğim
düşüncelerimi cesurca dillendirebilmeme imkân tanıdı.
Aslında
bakacak olursanız bu hareket geç kalınmış bir başkaldırı hareketidir. Ve hikâyesi
yaklaşık 1850’li yıllara değin uzanan Haussman’ın Paris’ine yönelik bir karşı
saldırı hikâyesidir. Öyle ki Bonaparte kentsel alanları yeniden düzenlemek
adına Hausmann’ı 1853 yılında sınırsız yetki alanı ile bayındırlık işlerinin
başına getirdi. Haussman ise sınırsız güç ile günümüz Paris’ine görünümünü
veren devasa bir kentin temellerini o süreçte attı. Bu eylemleri yaparken
peyderpey değil topyekûn bir yol ile kenti yeniden yarattı. Bu uygulamalar göze
hoş gelen bir kent planını ortaya çıkardı ve özellikle üst orta sınıf ve
burjuva kesiminin takdirini aldı. Görünürde göze hoş gelen bu plan aslında bir
takım ideolojik eylemleri de içinde barındırıyordu. Özellikle Marksist cenahta
tepki alan Haussman’ın uygulamalarını David Harvey şu şekilde analiz etmiştir;
“
Paris’in yeniden inşası, zamanın ölçütleriyle çok büyük oranda artı sermaye ve
işsizliği emmiş, üstelik Parisli işçilerin otoriter biçimde bastırılmasıyla
birleşince, toplumsal istikrarın sağlanmasında temel bir araç haline gelmişti… Haussman
şehri devasa bir biçimde, ölçekte tasavvur ediyor, banliyöleri ona ekliyor ve
şehrin ufak tefek parçalarıyla yetinmeyerek (Les Halles’de olduğu gibi) koskoca
mahalleri yeni baştan tasarlıyordu.” (Harvey, 2013, s.48)
Harvey’in
dile getirdiği üzere, Paris’in yeniden inşası sermaye ve iktidar kanadının
lehine bir uygulamadır. Öyle ki Haussman’ın operasyonları ile dar sokakların
yerini uzun ve geniş yollar alacak ve iktidar mekanizmasının olası karşı
eylemlere müdahalesini kolaylaştıracaktı. Böylelikle toplumsal istikrar
sağlanacak, sermaye ve devlete karşı olası bir ayaklanma çok rahat bir şekilde
bastırılacaktı.
Bu
gibi etkilerin yanı sıra özellikle Paris’in yeniden inşası yeni bir kentsel
yaşam formu yaratacak ve sınıflar arası kutuplaşmada makası iyiden iyiye
açacaktı. Nitekim durum tamda beklenildiği gibi oldu. Yeni Paris’in merkezinde
burjuva sınıfına hitap eden yeni konut alanları, tiyatro ve opera binaları ile
burjuva zevklerine hitap eden yeni bir mekân yaratıldı. Kaçınılmaz olarak bu
durum ekonomik olarak alt gruba mensup kimselerin göç etmesine ve kentin
çeperlerine itilmesine neden oldu. Sınıfsal farklılaşma belirginleşti ve kentin
çeperlerinde “varoş banliyöler” oluştu.
Paris’te
yaşanan süreç günümüzde özellikle neo-liberal uygulamalar ile iyiden iyiye
birçok kenti de benzer uygulamalara maruz bıraktı. Kentler küçük bir çocuğun
oyuncağı ile oynarcasına sermayenin elinde bir oyuncağa dönüştü. Özellikle
getirisi yüksek yerlere müdahaleler ile çevreye ve doğaya telafisi mümkün
olmayan bir takım eylemlerde bulunuldu. Mevcut müdahaleler ile toplumsal kaynaklar
eşitsiz bir dağıtım sürecine tabi tutuldu ve üretilen hizmetlere erişim
noktasında toplumun aleyhine bir süreç söz konusu oldu. Bu tip neo-liberal
uygulamalar mekânsal ve sınıfsal farklılaşma, sosyal dışlanma gibi birçok
toplumsal sorunları beraberinde getirdi. Sözün özü, kent, azınlık kesimin
elinde –sermaye sınıfı- toplumsal kaynakların eşitsiz bir biçimde dağıtıldığı
ve çoğunluk olan kesimin –alt sınıf- kentin dışına itilmesi ve kentin
kaynaklarından mahrum bırakılması ile sonuçlandı. Oysaki kent ortak kamusal bir
alan olmakla birlikte, herkesin kolektif bir biçimde nimetlerinden yararlandığı
bir mekândır. Kent sermaye sınıfı kadar diğer kesimlerinde içinde söz hakkına
sahip olabileceği bir mekândır. Lefebvre’nin de belirttiği üzere bir kent/şehir
hakkı söz konudur ve bu hak kentte yaşayan herkesi içinde barındıran bir
haktır. Şehir hakkı; doğrudan ezilenlerin, dışlanmışların, maddi olarak
sömürülenlerin, mavi yakalıların, hizmet sektöründe çalışanların ve yoksun
bırakılanların hakkıdır. Ancak bu hak neo-liberal uygulamalar eşliğinde yapılı
çevrenin üretimi ile önüne ket vurulmuş bir haktır.
Evet,
gerçekten de şehir hakkı ihmal edilen, sermaye ve politik güç tarafından önüne
ket vurulan bir haktır. Kentsel dönüşüm ile şehrin çeperine itilen alt grup
insanların, kentlerde kültürel dışlanma ile gettolaşan kimselerin hakkıdır.
Ancak görünen o ki bu hak tümüyle elimizden alınmış, ilga edilmiş bir haktır.
İşte tam da bu noktada hemen hemen tüm ideolojik düşünceleri içinde barındıran
Sarı Yeleklilerin başkaldırısı; Hausmann’ın Paris’i ile başlayıp ilerleyen
süreçte neo-liberal uygulamalar ile ivme kazanarak kentin yağmalanmasına ön
ayak olunan sınıfa karşı bir hoşnutsuzluğun ve memnuniyetsizliğin öfkesini
temsil eden bir harekettir. Bu hareket bir hak mücadelesidir. Kent hakları
elinden alınmış kesimin neo-liberal uygulamalara karşı yürüttüğü haklı bir
mücadeledir. Öyle ki yayınlanan manifesto da; “dev alışveriş merkezlerinin
inşaatına son verilsin, çok sayıda makul ücretli kiralık konut yapılsın, baraj
ve havalimanı gibi kamu mülklerinin satışa çıkarılması yasaklansın.” Bu gibi bir
takım istekler kent hakkı ile ilintili olup, banliyö ve taşra kesimlerde
yaşayan, ekonomik anlamda güvencesiz sınıfların elinden uzun süre önce alınmış
ve gasp edilmiş bir hakkı geri alma talebidir.
Yaşanan
süreçte Sarı Yeleklilerin geçici bir süreliğine de olsa istekleri Macron
hükümeti tarafından dikkate alınmış gibi gözüküyor. Bu noktada yazıyı yazmama
vesile olan ve epeyce baş ağrıtan yeni bir takım sorular peş peşe aklımda
sıralanıyor. Bunlardan ilki birçok farklı ideolojik düşünceleri bir çatıda,
ortak amaç etrafında birleşmesine vesile olan, Sarı Yelekliler hareketinin
mevcut kapital sisteme karşı, sosyalist cenahın özlemle yolunu beklediği, yeni
bir “evrensel fail sınıf” olup olamayacağıdır. İkinci soru ise Sarı Yelekliler
hareketinin Paris’in sınırlarını aşıp evrensel bir mücadele kimliğine bürünüp
bürünemeyeceği sorusudur. Bu gibi sorulara şuan ki süreçte cevap vermek oldukça
güçtür. İyisi mi bu sorular aklımızı meşgul ede dursun, biz ise yaşanacak
gelişmeleri hep beraber izleyip görelim…
Hiç yorum yok
Merhabalar