Kentteki Eğilme Halleri
![]() |
Halil Ecer |
Tarihsel
süreç içerisinde (ve elbette hiçbir şey zamanın dışında değildir) insanların
gündelik yaşam pratiklerinde değişim ve dönüşümler meydana gelmektedir-amenna-.
İnsanlar çevrelerinde cereyan eden dışsallıklar ile birlikte her an bir yaratım
sürecinin içindedir ve Bourdieu, bu duruma habitus demektedir. İnsanların yaşam
alışkanlıklarının değişmesi hem düşünsel hem de bedensel bazı değişimleri de
beraberinde getirmesi kaçınılmadır. Düşünsel değişimler kişinin dünyayı
algılayış biçimine bağlı olarak belli bir çerçeveye otururken fiziksel-bedensel
değişimler örgütlülük hali ile ortaya çıkmaktadır. Bilim ve teknolojinin
ilerlemesine paralel olarak kentleşmenin hızla artması, beraberinde kırsal
alışkanlıkların terki veyahut dönüşümünün gerçekleşmesine zemin hazırlamıştır.
Kırsal alışkanlıkların terki için kırı terk etmeye gerek yoktur elbette. Zaten
kır tanımının yapılması gittikçe güçleşmektedir. Fakat kır denildiğinde akla
gelen tarım ve hayvancılık ile ilgili uğraşlar halen kır tahayyülünü
dayatmaktadır. Yaşam biçimlerinin değişmesi ile beraber değişen bedensel
aktivitelerden belki de en önemlisi “eğilme” durumudur. Toprağa yakınlık ve
toprak uğraşı insanların sürekli yere doğru eğilmesini gerektirmiştir. Bu
eğilme halinin geçirdiği dönüşümleri ele almak bu metnin konusunu
oluşturmaktadır.
Theodor
W. Adorno MİNİMA MORALİA adlı eserinde terlikten söz ederken “insanoğlunun
eğilmeye karşı olan nefretinden söz etmektedir”, yani eğilmeden ayağını terliğe
geçirebilme yetisi insanı eğilmekten kurtarmaktadır. Adorno’nun nesnelere
yüklediği anlamların derinliği hala hayret uyandırmaktadır. Günümüzde
“eğilme”nin durumunu ele almak karmaşık bir yola sevk etmektedir bizleri.
Eğilmek sözlük anlamı ile; (İnsan)
Vücûdunun belden yukarısını aşağıya doğru eğmek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Eğilmek sözcüğünün tüm mecazi anlamlarını bir tarafa bırakarak
fiziki anlamını ele alıyorum. “Seğirttim ardından yettim / Eğildim yüzünden
öptüm” (Karacaoğlan) dizelerinde geçtiği gibi bir eğilmekten söz ediyorum. Eğilmenin
yaygın olduğu birkaç temayı ele almak meram açısından kolaylıklar
sağlayacaktır. 1- geleneksel tarım uğraşında kol gücünün esas olduğu, ekim ve
dikimin yanında hasatın gerçekleşmesi. 2- ev içi faaliyet – yemek hazırlama ve
yeme, su içme, temizlik, yatmak, banyo ve tuvalet ihtiyacı-. 3-çocukların oyun
ve oyuncak uğraşı, yetişkinlerin ev düzeninde oturma ve boş zaman faaliyetleri.
4- dinsel ritüeller. 5- üretim ve hizmet sektörü. Elbette bu liste uzayıp gider
fakat altından kalkabilmek adına sınırlandırmaya gidiyorum.
İlk
olarak geleneksel tarım uğraşında toprağa ekilen tohum için insanın eğilip
toprağı eşelemesi gerekmektedir. Tarımda makineleşme ile birlikte tohumun
makine tarafından toprakla buluşması durumu ortadan kalkmıştır. Öte yandan
hasat için orak kullanımın terk edilmesi ile birlikte hem ekmede hem biçmede
insanların eğilme ihtiyacı ortadan kalkmıştır. İkinci eğilme karşıtı durum ise ev
içi faaliyetlerin dönüşümüdür. Mutfak tezgahların – demir iskelet veya mobilya tezgahlarının
üstüne gelen mermer- yaygınlaşması ile birlikte yerde yapılan yemek yapma ve
bulaşık işlemi 70-90 cm yüksekliğe taşınıp eğilmeye ket vurulmuştur. Su
ihtiyacının giderilmesi yine tezgahın veya lavabonun üzerine taşınması ile
birlikte yine eğilme ortadan kalkmıştır. Temizlik, çalılardan yapılmış ve kol
gücüne dayalı olan nesne yerine yıkama ve süpürge makinasına eklenen 40-80 cm
uzunluğundaki aparatlar ile insanların dik konumda işlemlerini yapma olanağını
yaratmıştır. Yer yatağı bir nostalji olarak yetişkinlerin anı defterinde altı
çizilmektedir. Tuvalet klozetlere, banyo, kovaya eğilerek tas aracılığıyla
tepeden boşaltmak yerine bedenin 15-30 cm üstünde duş başlıkları ile yer
değiştirmiş durumdadır. Üçüncü eğilme karşıtı eylem ise çocukların toprak
içerisinde yere eğilmiş bir halde eğlendikleri çamurdan oyuncakların yerine
ucunda antenleri olan kumandalar ile yerdeki nesneleri hareket ettirip oyunlarını
sürdürdükleri bir eyleme dönüşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yetişkinler ev
içi boş zaman ve dinlenme seanslarını minderler üzerinde bağdaş kurma veyahut
uzanma halini ortadan kaldırarak eğilmeden gerçekleştirebilecekleri oturma
gruplarına yada kanepelere taşıyarak yere eğilme işlemini ortadan kaldırmıştır.
Dördüncü eğilme karşıtı hareket dizisinde ise dinsel ritüeller karşımıza
çıkmaktadır. Neredeyse tüm dinlerde (semavi ve dışındakiler) yaratıcıya
şükranlarını sunarken ve arzularını dile getirirken yaratıcı karşısında
acziyetlerini dile getirmek için eğilme durumları görülmektedir. Esasında
dinsel ritüel boyutunda ortaya çıkan eğilmeme hali bir dönüşümden ziyade bir
sonuç hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz edilen eğilme karşıtı
faaliyetlerin insanların bedeninde sebep olduğu dik durma eylemi alışkanlık
kazandığı için eğilme eyleminin gerçekleşmesinde rahatsızlıklar ortaya
çıkartmaktadır. Yani gündelik yaşamda eğilmenin terk edilmesi bedenin eğilmeye
karşı direnç kazanması ve dolayısıyla eğilmenin gerçekleşmesi halinde vücut
alarm vermektedir. Namaz kılma eyleminde iskembeli-tabureli dayıların
(kadınların dinsel alanda geriye itilmesi ve görülmemesi durumunun şerhini
koymak istiyorum) daha fazla görünür olmasının bir sebebi de eğilme eyleminin
bedene yabancı gelmesi ile ilişkilidir (tamamen spekülasyon yapıyorum). Başka
inançlarda tapınakların eğilmeye cevaz vermeyecek büyüklükte inşa edilmesi,
sembolik tapınma nesnesinin devasa ölçekte büyümesi gibi. Beşinci ve son olarak
üretim ve hizmet sektöründe eğilmenin dışlanma durumu ise tamamen teknolojik nesnelerin
işlevselliklerinin artmasına bağlı olarak makine egemenliğinin eylem
deneyimlerini tuşlara ve parmaklara indirgemesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanların
eğilme eylemini ayakkabı bağcığına indirmesi akla gelebilmektedir. Bu durumda
dahi ayakkabı imalatçıları yüksek topukla birlikte eğilmenin derecesini azaltma
başarısına erişmişlerdir. Ve aynı zamanda ayakkabı bağcığı işlevselliğini
yitirip aksesuar (buraya uygun aksesuar sözcüğünü yazmak bir saatimi aldı, bir
türlü hatırlayamadım) olma eşiğini çoktan aşmış durumdadır. Adorno’nun dile
getirdiği “eğilmeye karşı nefret” yaklaşımı geçerliliğini korumasının yanında
eğilme eyleminin unutulması ile karşı karşıyayız. Kentsel yaşam ve modernitenin
ruhları esir alma talebi ve gücü göz önünde bulundurulduğunda hız dediğimiz
mesele eğilmeye karşı en sert duran şeydir. Bununla beraber modernizmin
kentteki eğilme durumunu somuttan soyuta/mecaza evirme durumu da söz konusudur.
Kırsal alanda somut/bedensel eğilmeden kent yaşamı ile birlikte karmaşık sosyal
ilişkiler sonucunda zihinsel/ruhsal/soyutsal bir eğilmeye dönüşmüş durumdadır.
Hiç yorum yok
Merhabalar