Kent Düşman Üretir
![]() |
Halil Ecer |
Neo-liberal
–en genel anlamıyla paranın hakim olduğu çağın adı- ekonomik sistemlerle
birlikte insanların yaşam telaşı, hayatta kalmayı dayatmıştır. Hayatta kalmak
için kent tüm görkemi ile cezbetmektedir. Kentin diğer her şeyden farklılaşan
yönü, kentin pazarlama kapasitesine sahip olmasıdır. Kent neyi pazarlar? Kent
yaşamı, ölüyü, diriyi, toprağı, havayı, suyu ve insana dair ne varsa pazarlar.
Müştereklik bağlamında insana yarayacak ne varsa piyasaya konu eder. Hava gibi
su gibi tüm insanların erişme hakkına doğumdan itibaren sahip olduğu haklarını
dahi piyasa sitemi içerisinde metaya dönüştürebilmektedir. Hepimize ait olanı
bir kişiye ait hale getirir ve hepimizi bir kişiye muhtaç eder. Kentin bu
akışkanlığı kendine göre ekosistemler yaratır ve biz bu ekosistemin devamlılığı
için gönüllü bireyler olarak kentin karşısına çıkmaktayız. İnsanların içinde
bulunduğu durumu anlatmak adına mal pazarı veya insan ticareti var dediğimiz
anda muhtemelen tepki ile karşılaşırız. Fakat işin esası bir pazarlamanın
varlığına dair güçlü emarelerin dört bir yanımızı sarmış olduğudur. Walter
Benjamin, Pasajlar’da ürünlerin hac yeri olarak tanımladığı
pazarların düzenleyicisi, satıcısı, alıcısı ve aynı zamanda alış verişe konu
olan ürünün kendisi haline gelmiş durumdayız. Bu yanıyla kentin pazarlama
kapasitesi, pazarlamaya konu olan tüm faaliyetlerin- yani bizlerin- arzulanan eğilimler
olduğunu söylemek durumundayız. Elbette her bireyin kendine içkin değeri ve
kutsaliyeti vardır ve doğumla edindiği kimliği-hakları vardır. Fakat bireyin
hakları piyasa çarkını görene kadardır. Çünkü kentin üretim kapasitesi sadece
ürün ve hizmetle sınırlı değildir aynı zamanda eşitsizlik, yoksulluk ve
adaletsizlikte üretmektedir.
Kentin ürettiği eşitsizlik hali
sokak sokak, mahalle mahalle, semt semt kentin sınırları içerisinde parçalarını
tanımlayan mekânların kimlik edinimine neden olmakta ve kimlik edinimi ile
birlikte “öteki”yi yaratmaktadır. Kentin ötekisi, kentin ürettiği eşitsizliği
en şiddetli biçimini hisseden kişi veya kişilerin tamamını oluşturmaktadır. Bilinenin
aksine öteki olmak var olan bir kimliğinin karşısında duran değil, bizzat
ötekilik üzerine de kimlik inşası sağlanmaktadır. Öteki, kendisini
ötekileştirenin eğilimi ile var etmektedir. Kırsal bölgelerde ötekilik sınır üzerine
kurulurken yani belirlenen fiziki sınırın dışında kalan her şey öteki olarak
ele alınırken kent içerisinde sınır muğlaklaşmaktadır. Sınırın belirsiz hali,
ötekiliğin nerede başlayıp nerede biteceğini de belirsiz hale getirmektedir.
Kent, her adacıkta öteki yaratmaktadır. Kentin bu yaratım süreci kentin
kozmopolitan yapısıyla birlikte insanı piyasaya konu etmesiyle yakından
ilişkilidir. Kentin “zengin” semtinde de öteki vardır “yoksul” semtinde de
vardır. aynı zamanda bu semtler arasında da ötekilik vardır. Ötekiliğin yaratım
süreci aynı zamanda düşman üretme zeminini oluşturmaktadır. Çünkü tüm
ötekilerin (kentin tamamı) karşılaştığı, temasta bulunduğu alanlar aynı zamanda
çatışmanın ve düşmanlaştırılmanın da mekânı olmaktadır. Bu düşmanlaştırıcı
mekânlar bazen miting meydanları, bazen AVM bazen de sokağın kendisi
olabilmektedir. Kentin temasa dayalı işletim sistemi ötekilik şemsiyesi altında
farklı ötekileri yaratma kudretine sahiptir. Bir miting alanı düşünüldüğünde
toplanan kalabalık içerisinde sınıfsal bağlamda ötekilik var, ırksal bağlamda
ötekilik var, cinsiyet bağlamında ötekilik var ve bu örnekler uzatılabilir. Tüm
bu ötekilerin bir alanda toplanması ile dışarda kalan herkesin öteki olarak
algılanması neredeyse kesin bir konumdadır. Normal zamanlarda birbirine öteki
olarak bakan kitlelerin miting alanında aynılaşması mümkün olmadığı gibi başka
siyasi görüşten olup fakat sınıfsal bağlamda aynı olan kitlelerin de uzlaşması
mümkün değildir. Biraz daha netleşmesi için örneğe devam edeceğim; yoksul
mahallede yaşayan iki kişinin A ve B partisine yakınlık duyması onların
sınıfsal eşitliğinin önüne geçip düşman konumuna itebilmektedir. Nitekim Türkiye’de
kent sosyolojisine dair yapılan çalışmalarda ( İrfan Özet, Fatih Başakşehir- Muhafazakâr Mahallede İktidar ve Dönüşen
Habitus, Burcu Şentürk, Bu Çamuru
Beraber Çiğnedik) siyasi ötekilik söz konusu olduğunda bütün aynılıkların
değerini yitirdiği görülmektedir.
Şimdiye değin kente ilişkin sunulan
karmaşık çerçeveyi toparlayacak olursak, kentin ötekiliği üretme potansiyeli
birbirini tanımayan insanların veyahut grupların birbirine karşı kin
beslemesine neden olmaktadır. Mekansal ayrışmanın yanında ortaya çıkan
toplumsal yarılma temas halinde olmayan kişilerin temas etmemesinden kaynaklı
bir gerilmeye neden olmaktadır. Yani neden ve sonuç ilişkisi bazı noktalarda
akışkan bir hale geliyor ve bir durumun sebebi aynı zamanda sonucu
olabilmektedir. “Neden düşman olarak görüyorsunuz komşunuzu o beni düşman
olarak gördüğü için, peki o sizi neden düşman olarak görüyor ben onu düşman
olarak gördüğüm için”
Hiç yorum yok
Merhabalar