BİR VARMIŞ BİR “YOK” MU OLACAK?
İbrahim Atabay |
Küreselleşme
kavramını, “zaman ve mekân sıkışması”[2] olarak ele alan David
Harvey, ‘sıkışma’ terimiyle, modern dünyada insanların gündelik yaşamdaki
hızının artığını ve gün geçtikçe dünyayı çepeçevre saran ulaşım ve iletişim
ağının mekânsal mesafeleri ortadan kaldırdığını ifade eder. Teknolojik
gelişmelerin ilerlemesiyle geleneksel ulaşım araçları yerini modern ulaşım
araçlarına bırakarak mekânsal mesafeler arasında ki kronometrik dakiklik
süresini yüksek oranda azaltmıştır. Sosyal ilişkilerin baş döndürücü bir hale bürünmesi
aynı zamanda toplumlar arası bilgi paylaşımını hızlandırmış, politik, iktisadi,
sosyal ve toplumların kültürel değerlerinin giderek birbiriyle bütünleşmesine
yol açmıştır.
2019
yılının aralık ayında ÇİN de tespit edilen COVİD-19 virüsü süreç içerisinde bütünleşen
değerler nedeniyle yerkürenin farklı coğrafyalarına yayılarak gündelik hayatı
felce uğratmış, bireysel ve toplumsal ahlaki değerlere dönük birtakım sorunlar
ortaya çıkarmış, özellikle yükseliş ivmesinde bulunan politik ve ekonomik
gerilimlerin artmasını sağlamıştır. 2007 yılında Hong Konglu dört bilim insanı
makale yazarak uyarıda bulunmuş, “ Güney Çin’deki egzotik memeli ve nal burunlu
yarasaları yeme kültürünün tam bir saatli bomba “ olduğunu kaleme almışlardır. Farklı bir coğrafyada yaşayan insanın virüsün
çıkış noktasındaki yemek kültürüne saygı duyması gerekmekle beraber uyarısı
yapıldığı halde ve daha önceki yıllarda aynı bölgede benzer türevde virüslerin
ortaya çıktığını öğrendiğinde salgın olayının kendi yaşamını felce uğratmamasını
istemesi son derece doğaldır. Nitekim bireyler veya toplumlar ülke
yöneticilerinden sosyal hareketliliği kısıtlayan hatta kısa dönemli olsa dahi
özgürlüklerini hipotek altına aldıracak sert ve radikal önlemlerin alınması
istediler. Alınan önlemlerin niteliğe hakkında ülkeleri farklı kategorilere
şöyle ayırabilirim. Halk sağlığını korumak adına gereken önlemleri çok geç
alarak ölüm oranlarının yüksek olmasını neden olanlar. Sosyal ve ekonomik
önlemleri alarak ve tarama testlerini yaygınlaştırıp salgını kontrol almaya
çalışanlar. İlk politikası sürü bağışıklığını tercih ettikten sonra ülkenin
bilim insanlarının ülke yöneticilerinin önüne sunduğu raporlar sayesinde
politikasını değiştirip sıkı tedbirlerin alınmasına karar verenler. Toplumun
zihnine devletin ideolojik aygıtlarını kullanarak önlem ve tedbirlerin alındığına
dair algı oluşturup üzerindeki sorumluluğu başkalarına yükleyerek bir nevi sürü
bağışıklılığı isteyenler. Ülkelerin asal sorumluluğu olan sosyal hareketliliği
minimal düzeye indirmesinin yolu, toplumun yaşamını evde idame ettirebilmesi
için toplumsal yaşamın asıl tayin edici unsuru olan ekonomi-politiğin
sağlanmasında geçiyor olduğudur. G-20 grubuna üye ülkelerinin en önemlilileri
halk sağlığını korumak adına ekonomik tedbirler kapsamında aldığı önlemler
ortalama GSYH ’nın en az %8 civarında ve doğrudan mali destek programı olarak
sunarken. Bazı G-20 üye ülkeleri ise ortalamanın çok aşağısında %3 civarında
kalarak ve 2017 yılında 16 kişiden oluşan Küresel Finansal Yönetim Seçkinler
Grubu’nun hazırladığı raporunda yazılı bulunan; dünyada hane halkı
borçlanmasının yüksek olduğu ikazına rağmen toplumu borçlandırmaya dönük
finansal politikalar tercih ettiler.
Peki,
son 6 aydır yaşadığımız entropik süreç yeni politik ve iktisadı gelişmelere mi
gebe sorusuna birçok alandan uzman şu cevabı vermektedir; “Hiçbir şey eskisi
gibi olmayacak” bu cevap hem olumlu hem de olumsuz algı oluşumuna ve esnemeye
müsait bir cevap olduğunu düşünüyorum. Ya tamamen yerel/ulusal bir otonom
politik ve iktisadi bir yapıya bürüneceğiz ya da küresel işbirliğine dayalı
uluslararası kurumların şeffaf, hesap verilebilir bir yapıya kavuşmasına katkı
sunacağız. İki dünya devinin ticaret savaşları, küresel güç olarak tabir edilen
ülke yöneticisinin korumacı iktisat politikaları ve dünya tarih akışında önemli
politik ve ekonomik değişim belirtilerinin yaşandığı ülkenin belirli bir
siyasal ve ekonomik gücü bulanan ülkeler topluluğundan çıkışı, bu öncülleri alt
alta yazdığım vakit ufukta belirebilecek olan şudur; Küresel çapta ticaret lokomotifini yürüten
şirketler farklı coğrafyalarda ki ticari pazar payını kaybetmek
istemeyeceğinden, oluşan sermaye birikimini diğer bir uçta bulunan ulusal
kalkınma stratejilerine harcayabilir ve kazan kazan formülünü uygulayabilirler…
YAŞAYARAK
ÖĞRENECEĞİZ!
[1] Zygmunt Bauman, Küreselleşme, Çev. Abdullah Yılmaz,
İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2016. s.7
[2] David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Çev.
Sungur Savran, İstanbul, Metis Yayınları, 2010. s.270
Hiç yorum yok
Merhabalar