Gelenekselliğin Tortullarından Yeniden Üretilmiş Bir Gerçeklik: İfşa Kültürü


Tüketim toplumunun fertleri olarak sahip olduğumuz tüketim duygusunu çektiğimiz varoluş sancılarımıza bir cevap niteliğinde görüyor gibiyiz. Bu sebepten olsa gerek ki ihtiyacın tüketilmesi ile lüksün tüketilmesi arasındaki o elzem dengeyi şaşırmış durumdayız. Bu konuda epey örnek sunulabilir ve hakkında tartışılabilir fakat özgün bir örnek ile konuyu örneklendirecek olursak asgari ücretle çalışan bir emekçinin iPhone marka telefon aygıtının yeni çıkan sürümüne erişmek için banka kredisine başvurması, tüketim çılgınlığımızın geldiği nokta açısından bir fikir oluşturabilir diye düşünüyorum. Tüketimin kendisini tüketmekle yetinmiyoruz, tüketim devingenliğini diri tutacak bir mekanizmanın daha yaşamlarımızı ele geçirmesine izin vermiş durumdayız: İfşa etme eylemi! İfşa etme eyleminden kast edilen şey ise öznenin veya bir özneler grubunun kendi rızasıyla eylemlerini açık etme, ilan etme, yayma durumudur.

Ulaşım ve iletişim alanındaki ilerleme, tüketim çılgınlığıyla perçinlenerek ifşa kültürünün yaratılmasında önemli bir etken olmuştur.  Özellikle çeşitliliği artan sosyal medya mecralarının görselliği ön plana çıkarmasıyla birlikte bireyler bulundukları eylemleri kamusal alana armağan etmeye başlamıştır. Eylemi sergileme kültürü öyle bir noktaya varmış bulunmaktadır ki eylemin kendisinden ziyade bunun sosyal mecranın ve diğer gösteriye sunabilecek alanların bir malzemesi haline daha farklı nasıl getirilebileceği önem kazanmıştır. Tüketimi tüketen ve bu eylemi en şovanist formlarda ifşa etme amacı güden eyleyiciler, süreçten kopmamak için çaba sarf ederken; her durumda olduğu gibi mevcut sürecin karşısında görüş beyan eden bir çatışma grubu olduğunu da görebilmekteyiz. Yaşam pratiklerinin sosyal mecranın malzemesi haline gelme süreci özellikle örf, adet, gelenek ve görenek değerlerinin ateşli savunucuları tarafından eleştiriyle karşılanmaktadır. Müteselsilen eleştiriler arasında sosyal ilişki ağlarının erozyona uğratılması birey ve hane mahremiyetinin yok edilmesi gibi nedenler öne çıkmaktadır. Bu çatışma içerisinde yazının eleştirel bir konum alma arzusu ise ‘ifşa etme kültürünün çağdaş bir problemi temsil ettiğinin düşünülmesi ve bu süreçte teknolojik ilerlemenin yoz olarak addedilen  ifşa kültürünün temel müsebbibi ilan edilmesidir.  Bu konuda ortaya atılan tartışma önerisini ele almak adına sorunsalı kendi toplumsal yapımız üzerinden değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, ifşa kültürünün, yani sahip olunan değerlerin maddi veya manevi gösterişçi davranışa dönüştürülmesinin tarihsel bir arka planı söz konusu olduğu düşüncesini savunuyorum. Bu durumda, kulaklarımıza pelesenk olmuş ‘şimdiki nesil her şeyini internetlere, televizyonlara atıyor’ yargı ifadesinin arkasında yatan sınırları keşfetmeye çıkmak kaçınılmaz olmaktadır.

Toplumsal yaşamımızda hüküm süren bazı sosyal, kültürel ve ekonomik olguların tarihsel sürecini irdelediğimizde; örf, adet, gelenek ve görenek normlarının sosyal hareket ve davranışların merkeziyetinde yer aldığını ifade etmemiz yanlış olmayacaktır. Bölgeden bölgeye, kentten kente değişiklik arz eden sosyo-politik farklılıklar doğrultusunda, birey veya bireylerin üzerinde toplumsal olgular farklı formlarda ve şiddet tonlarında etkili olmaktadır. Fakat toplumun genel sosyo-kültürel yapısını gözlemlediğimizde, ortak değer ve yargıların olduğu yadsınmaması gereken bir gerçeklik olarak vitrinde yer almaktadır. Şöyle ki; düğünler, kına geceleri, sünnet törenleri gibi sosyal olgulara bakıldığında, icra edilme şekilleri farklılıklar arz etse de güdülen amaçların ortaklığı bariz şekilde ortaya çıkmaktadır. Özellikle geleneksel normların kanıksanmış yapısını koruduğu coğrafyalarda, bu sosyolojik olguların gerçekleşme formlarına bakıldığında, davranış ve hareketlerin arka planındaki ‘ifşa etme’ ahvali okunabilmektedir.  

Mevcut sosyolojik olguların her birini ayrı ayrı ele almak, metnin hedef külfetini aşacağından, sadece öne çıktığını düşündüğüm belirli örnekler üzerinden irdelemeye çabalayacağım. Düğün olgusu ile başlayacak olursak, düğün olgusunun anlam ve önemi, evlenen kişilerin ilişki durumlarının toplum nezninde meşru kılınmasıdır. Bir başka ifadeyle iki kişinin aynı evde yaşamlarını idame ettirebilmeleri için bu fertlerin, sosyo-ekonomik paylaşımda bulundukları toplumdan sosyal normlara uygun şekilde meşruiyet talep etmesidir. Bu izin talebi aynı zamanda ifşa etmenin ilk adımıdır. Düğün aktivitesinin pratiğe aktarıldığı sırada gerçekleşen eylem şekilleri ise bu toplumsal olgunun ifşa etmedeki öteki uygulamalarını açığa çıkartmaktadır. Düğün sahibinin, düğün akşamını olabildiğince en kalabalık kılma arzusu, özellikle geleneksel toplumların en belirgin özellikleri olarak ortaya çıkan aşiretçilik ve kabilecilik gibi uygulamaların hala yaygınlığını koruduğu coğrafi sınırlarda, ‘kalabalık görünme durumu’ ailenin, kabilenin veya aşiretin sahip olduğu toplumsal statüsünün ifşa olması halidir. Dolasıyla düğünler, düğün sahibinin toplumsal saygınlığını gösteren veya ifşa eden ve bu nedenle olabildiğince değerli kılınmaya çalışılan bir toplumsal gösteri aracıdır.

Geleneksel toplum yapısının genetiğinde bulunan ifşa kültürünün ön plana çıktığı bir başka örnek ‘sünnet’ uygulaması üzerine olacaktır. Sünnet uygulamasına dinsel, geleneksel veya bilimsel birçok açıklama getirilebilir. Bu uygulamanın ontolojik durumunun hangi nedenlere bağlı olduğu, bir başka başlıca araştırma konusu olduğundan mevcut konunun dışında tutulacaktır. Sünnet törenlerini işlevselliğini derinleştirmeye ‘insan vücuduna yapılan cerrahi bir müdahalenin neden toplumsal şovanizmin bir öğesi olduğunu?’ sorgulamakla başlamalıyız.

            Ataerkil toplum yapısının kutsanmış cinsiyeti olan erkek cinsiyetinin sahip olması gereken özellikler, toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Erilliğin toplumsal yaşamın her alanında kendisini gösterdiği ülkemizde de sünnet uygulaması, geleneksel ve dinsel yaşamın olmazsa olmaz parçalarından biri olarak algılanmaktadır. “Erkek penisinden bir parça kaybederken, erkeklik inşasına sağlam bir temel atar.”[1] Çocukluktan erkekliğe geçişin uygulaması olan sünnet kavramı; “dilde, söylemde kurulan, özel alandan beslenen, burada karşılığını bulan ve nihayetinde kamusal alanda meşru zemini oluşturulan toplumsal kabul gören bir erkeklik ritüeli” olarak tanımlanabilmektedir.”[2]

Öncelikli olarak dini bir gereklilik olması, bu uygulamanın gerçekleşmemesi durumunda eksikliğin doğacağı kısmı dinsel alanın konusuyken; buna binaen bir erkeğin ancak sünnet olarak tam olarak bir erkek olabileceği yönündeki kanıksanmış düşünce sosyal yaşamdaki erillik için ne derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu minvalde, sünnet uygulaması da erkek bireyin topluma olan erillik vazifesidir ve bu vazifesini yerine getirdiğini ilan etmesi için bir şölene gereksinim duyması nedeniyle de sünnet geleneği bir ifşa etme durumudur. Sünnet töreninin, tıpkı düğünler gibi kalabalık, şatafatlı kılınması, yine düğün örneğini irdelemiş olduğum önceki bölümdeki temel sebepler ile aynı olduğundan dolayı yeniden altını çizmeye gerek duymuyorum.

Bir başka örnek ise mahremiyetin ifşası konusunda derin kaygılara yönelik getirilen eleştiriler açısından ayrıntılandırılacaktır: Her şey mi ifşa edilebilir? Modern zamanın ifşa etme kültürünün mahremiyet dinlemediği hususunda yeniden geleneksel uygulamalar içerisindeki ‘her şeyin ifşa edilebilir olduğu, yine toplumun genetik formunda yer aldığı’ düşüncesiyle karşılık vereceğim. İfşa etmenin ilk adımı olan düğün uygulamasının gerçekleştirilme aşamasında gelenek ve görenek adı altında sürdürülen bazı uygulamalara ışık tutmak durumundayım. İlk örnek, evlenecek kadına, kırmızı kuşak bağlama geleneğidir. Kırmızı kuşak, evlenecek olan kadına, ailedeki en yakın erkek fertlerinden bir tanesinin ‘bekaretini koruduğu’ anlamını taşıyan bir nişan olarak bağlanmaktadır.  Kuşak bağlama geleneğinin ne anlama geldiğine dair, farklı kültürel yapıların olduğu coğrafyalardan örneklerle Koşay’ın (1944) çalışmasında yer almaktadır.

Anadolu'daki gelinin bekâretiyle ilgili inançların da benzerini eski
kültlerde bulmak mümkündür. Niğde’de gelinin beline abisi tarafından bir
kuşak bağlanır[3]. Sivas Türkmenleri’nde gelin olacak kıza
kendinden küçük olan erkek kardeşi gümüş kemer bağlar[4].
Yozgat’ta kızın afifliğini belirtmek için beline kuşak bağlanır[5].

Geline kuşak bağlama geleneği, kadının, kendisinin ve ailesinin, karşıdaki kişiye ve kişinin ailesine, bütün toplum önünde vermiş olduğu bir sözdür. Bu uygulamanın da yine var olan durumu bir simge aracılığıyla kamuoyuna mal etme amacı güttüğünü açıkça görebilmekteyiz. Mahremiyet konusunu biraz daha deşecek olursak bazı coğrafyalarda yaygın bir uygulama olan ‘kanlı çarşaf’ geleneği, yani bekaretin korunduğunun bütün topluma ilan edilmesi,  gelenek ve göreneklerin mahremiyetin ifşa edilmesindeki misyonunu gözler önüne sermektedir.

“Anadolu düğün geleneklerinde Antik Yunan’da olduğu gibi, zifaf
sonrası gelin çarşafı sergilenir. Antik Yunan’da zifaf gecesinin sabahı düğün
davetlileri gelin ve damadı ziyarete giderlerdi. Epauli adı verilen bu kutlama
töreninde düğün hediyeleri ile birlikte güvey evine gelen Ziyaretçilerin gelin
ve damadı kutlamak ve onlara hediye vermenin dışında gizli bir amaçları
daha vardı. O da gerdek çarşafını görmektir.”[6]

Bugünün teknolojik ilerlemeye ayak uydurmuş ve hatta bu ilerlemeyle yarış içerisinde olan fertleri, bütün eylemlerini ve düşüncelerini sahip oldukları iletişim hızıyla doğru orantılı şekillerde ifşa etme halindeler. Teknolojik ilerlemenin ve tüketim çılgınlığının ifşa etme eyleminin hızını ve çeşitliliğini artırdığı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır fakat yapılan eylem veya eylemlerin sosyal bir gösteriye sunulma arzusu özellikle geleneksel toplumsal yapıya sahip toplumların sosyo-ekonomik yapısının temelinde söz konusu olduğu konusunda birçok örnek bulunmaktadır. Böylelikle örrnekler ve değerlendirmelerle varılan nokta metnin başlığını adres göstermektedir: ifşa etme gelenekselliğin tortullarından türetilmiş bir gerçekliktir. Bu gerçekliği göz ardı ederek ifşa kültürünün modern zamana ait bir gerçeklik olduğu yönünde yapılacak herhangi bir okuma eksik ve hatalı olacaktır.

 




Kaynakça

Çetin, C. (2008). TÜRK DÜĞÜN GELENEKLERİ VE KUTSAL EVLİLİK RİTÜELİ. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 48(2), 111-112.

Koşay, H. Z. (1944). Koşay, Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli Malzeme. Maarif Matbaası.

Taşıtman, A. (2012). “Kutsal Erkekliğin İnşasında Bir Durak: Sünnet Ritüel” Bellek İzleri: Kurgudan Kurama Görüntüler (N. G. Toksoy, Ed.). Kalkedon Yayınları.

 



[1] (Taşıtman, 2012, s. 111)

[2] (Taşıtman, 2012, s. 111)

 

[3] (Koşay, 1944, s. 250)

[4] (Koşay, 1944, s. 255)

[5] (Koşay, 1944, s. 264)

[6] (Çetin, 2008, ss. 121-122)


Hiç yorum yok

Merhabalar

Blogger tarafından desteklenmektedir.